EDİTÖRÜN SEÇTİKLERİ

İYİ OKUMALAR  

GÜZEL BİR YAŞAM İÇİN OLUMLU DÜŞÜNMENİN YOLLARI
01. Ufak şeyleri dert etmeyin.
02. Kusursuz olamayacağınızı kabullenin.
03. Rahat ve ılımlı insanların çok başarılı olamayacakları düşüncesini bir yana bırakın.
04. Olumlu ve olumsuz düşünce kartopunun çığ gibi büyüme etkisini göz önüne alın.
05. Sevgi kapasitenizi geliştirin.
06. Unutmayın: Öldüğünüz zaman yapılacak işler listeniz hâlâ dolu olacaktır.
07. Kimsenin sözünü kesmeyin, cümlesini siz bitirmeyin.
08. Birisine bir iyilik yapın ve kimseye bundan bahsetmeyin.
09. Bırakın ilgiyi başkaları toplasın.
10. İçinde bulunduğunuz ânı yaşamayı öğrenin.
11. Sizden başka herkesin bilgili olduğunu düşünün.
12. Sabır geliştirme egzersizleri yapın.
13. Sevgi elini önce siz uzatın.
14. Kendinize sorun: Bir yıl sonra bunun bir önemi olacak mı?
15. Gerçeği kabul edin: Hayat âdil değildir.
16. Arada sırada canınızın sıkılması yararlıdır: Bırakın canınız sıkılsın.
17. Strese dayanma gücünüzü azaltın.
18. Haftada bir kez yürekten gelen bir mektup yazın.
19. Sık tekrar edin: Hayat acil bir durum değildir.
20. Zihninizde özel bir bölüm açın.
21. Her gün bir dakikanızı, minnettar olduğunuz birini düşünmek için harcayın.
22. Tanımadığınız insanların gözlerine bakın ve gülümseyerek merhaba deyin.
23. Her gün kendinize biraz sessiz zaman ayırın.
24. Yaşamınızdaki insanları minik çocuklar ve yüz yaşında ihtiyarlar olarak düşünün.
25. Önce karşınızdaki kişiyi anlamayı hedefleyin.
26. Daha iyi bir dinleyici olun.
27. Savaşlarınızı akıllıca seçin.
28. Çöpü çıkarma sırasının kimde olduğunu hatırlamıyorsanız gidip siz çıkarın.
29. Eleştirme isteğinizi bastırın.
30. Daha ılımlı bir sürücü olun.
31. Unutmayın: İnsanı edindiği huylar oluşturur.
32. Bilmemenin verdiği rahatlığı duyun.
33. İpin ucunu biraz bırakın.
34. Bir bitki yetiştirin.
35. Yoga (ya da jimnastiğe) başlayın.
36. Erken kalkmaya alışın.
37. En inatla savunduğunuz beş iddianızı sıralayın ve bu konularda yumuşamaya çalışın.
38. Planlarınızda esnek olun.
39. Konuşmadan önce derin bir soluk alın.
40. Suçluluğu değil masumiyeti görmeye çalışın.
41. Sırf gırgır olsun diye, size yöneltilen eleştiriyi kabul edin. Göreceksiniz canınız yanmayacak.
42. Kendi görüşlerinizden tamamen farklı makale ve kitaplar okuyun ve bir şeyler öğrenmeye çalışın.
43. Zihninizi sessizleştirin.
44. Birisi size topu atarsa, bunu tutmak zorunda değilsiniz.
45. Olumsuz düşüncelerinize yüz vermemeye çalışın.
46. Öfkeniz kabarmaya başladığı zaman ona kadar sayın.
47. Sorunlarınızı öğretmeniniz olarak görün.
48. Biraz yüzünüz gülsün.
49. Bu da geçer.
50. Gevşeyin!
51. Bugününüzü son gününüzmüş gibi yaşayın. Öyle olabilir.
52. İç dünyanız için zaman ayırın.
53. Olağan şeylerdeki olağanüstülüğü arayın.
54. Kendi işinize bakın, kendinizi başkasının yerine koymayın.
55. Hayatı olduğu gibi kabul edin.
56. Yüreğinizin sezgisine güvenin.
57. Bırakın çoğu zaman başkaları haklı olsun.
58. Daha sabırlı olun.
59. Kendi cenazenize katıldığınızı farz edin.
60. Önce karşınızdaki kişiyi anlamayı hedefleyin.
61. Ruh durumunuzu dikkate alın: Moralinizin bozuk olduğu zamanlar sizi yanıltmasın.
62. Hayat bir sınavdır. Altı üstü bir sınav.
63. Herkesin onayını alamayacağınızı unutmayın. Övgü ve yergi aynı şeydir.
64. Rasgele iyilikler yapın.
65. Bir davranışın ardındakini görmeye çalışın.
66. Gönlü bol olmayı haklı olmaya yeğleyin.
67. Bugün üç kişiye onları ne çok sevdiğinizi söyleyin.
68. Alçak gönüllü olmaya çalışın.
69. Kışa hazırlık (eksikleri gedikleri kapatma) telaşından kaçının.
70. Her gün birkaç dakikanızı sevecek birini düşünmeye ayırın.
71. Antropolog olun: Ön yargınızdan uzak, başka insanların yaşam ve davranış tercihlerini inceleyin.
72. Herkesin farklı olabileceği gerçeğini anlayın ve saygı gösterin.
73. Kendinize bir kamusal yardım konusu seçin.
74. Her gün en az bir kişiye beğendiğiniz bir özelliğini söyleyin.
75. Sınırlarınızı öne sürmeyin, yoksa sınırlı olursunuz.
76. Gördüğünüz her şeyde tanrının parmak izi vardır.
77. Başkalarının fikirlerinde biraz olsun doğruluk payı arayın.
78. Bardağın (ve başka her şeyin de) kırılmış olduğunu varsayın:Her şeyin bir başlangıcı ve bir sonu vardır.
79. Bu ifadeyi iyi anlayın: Nereye giderseniz siz oradasınız.
80. Kendinizi iyi hissettiğiniz zaman şükredin, kötü hissettiğiniz zaman ılımlı olun.
81. Postayla evlat edinin. Bir vakıf yoluyla bir çocuğa yardım edin
82. Yaşamı melodram olarak görmeyin.
83. Aynı anda birkaç şey yapmaya kalkmayın.
84. Fırtınanın Gözü'nde (karmaşanın ortasındaki sükûnet noktasında) bulunmaya çalışın.
85. Sahip olmak istediğiniz şeyleri değil, elde etmiş olduklarınızı düşünün.
86. Dostlarınızdan ve ailenizden bir şeyler öğrenmeye açık olun.
87. Bulunduğunuz konumdan mutlu olmaya bakın.
88. Hizmet vermeyi yaşamınızın değişmez bir parçası haline getirin.
89. Bir iyilik yapın ve karşılığını ne isteyin, ne de bekleyin.
90. Varlığınızı bir bütün olarak kabullenin.
91. Başkalarını suçlamayı bırakın.
92. Yardım etmeye çalışırken önceliğinizi küçük şeylere verin.
93. Unutmayın: Bundan yüz yıl sonra dünyada bambaşka insanlar olacak.
94. Sorunlarınıza olan bakışınızı değiştirin.
95. Bir tartışmaya girecek olursanız, kendi görüşünüzü savunmadan önce karşı tarafın savını anlamaya çalışın.
96. "Anlamlı başarı"nın tanımını bir kez daha yapın.
97. Duygularınıza kulak verin; size bir şey söylemeye çalışıyorlar.
98. Yaşamınızı sevgiyle doldurun.
99. Kendi düşüncelerinizin gücünü bilin.
100. "Daha fazlası daha iyidir" diye düşünmekten vazgeçin
[kahunaşifa]dan alıntıdır.( 03.10.2011)


BİR YAŞAM “KEŞKE” LERLE”İYİ Kİ” LERLE GEÇİYOR..
İnsan 5 yaşına gelmeden anlıyor; açlığın öldürdüğünü, soğuğun dondurduğunu,
ateşin yaktığını...
Sevgisizliğin insanın canını acıttığını...
Duyguları, nesneleri, kişileri, çevresini tanıyor.
Her şey ona çok büyük görünüyor: Ev, masa, anne, baba...

10'una gelmeden oyunla, sayılarla, harflerle tanışıyor.
Azgın bir iştahla öğreniyor.
Kız ya da erkek olduğunu fark ediyor.
Dünyanın evde, okulda kendisine anlatılandan da büyük olduğunun farkına varıyor.

15'inde, tam da en çok kendini sevdireceği çağda, sivilceleşen yüzünden,
değişen bedeninden utanırken aşkı keşfediyor.
Dış dünya kadar iç dünyanın da büyük salonları ve kendisinin bile bilmediği odaları olduğunu,  açıldıkça o odalardan devasa bahçelere çıkıldığını hissediyor,
büyüleniyor.
Şarkıların içinde sevdalar gezdirdiğini,  şiirin her türden hasreti dindirdiğini anlıyor.
Aşk acısını öğreniyor.  Yine de seviyor; ille seviyor, inadına seviyor.

20'sinde putlarını yıkıyor, başkaldırıyor, kanatlanıyor.
Her şey ona küçük görünüyor:
Ev, masa, anne, baba...
"Dünya küçükmüş; büyük olan benim" efelenmeleri başlıyor.
Lakin dünya bunu bilmiyor. O yüzden 20'ler çoğu zaman hayal kırıklıklarıyla geliyor.

25'inde ayaklar biraz yere değiyor.
Okul bitiyor, iş telaşı başlıyor.
Sınıfta öğrenilenlerin akı, sokaktaki gerçeklerin karasına çarpıp grileşiyor.
Yolu hızlı gelenler çabuk yorularak, sevdiğini bulanlarsa kalbinden vurularak evleniyor genelde...
5 yıl önce uzak bir ülke olan "istikbal", daha yakına geliyor.
"Bir denizde yangın çıkarma" hayali erteleniyor. "Dünya zor"laşıyor.

35, yolun yarısı...
Hiç okul asmadan, evden kaçmadan, bir terasta sevdiğiyle öpüşüp bir çadırda uyanmadan 20'sine gelenler için gecikmiş telafi çağları...
Daha önce hiç yüz verilmemiş ana-babaların sözüne yeniden kulak kabartılan yaşlar... Olgunluğun karasuları...

40'ında eski kotlar dar gelmeye, saçlara ak düşmeye, aile büyükleri yaşlanıp ölmeye başladığında bocalıyor insan...

Panik, kadınları kuaföre sürüklüyor, erkekleri araba galerilerine ve ikisini birden yeni sevda hayallerine...
Yiten gençliğe, boyalı saçlarla, içe çekilen karınlarla, kırmızı arabalarla çare aranıyor.

45'inde "istikbal" denilen o uzak ülkenin toprağına ayak basıyor insan...
Hem ölüm yarınmış gibi, hem hiç ölmeyecekmiş gibi yaşamasını öğreniyor.
Eski dostlar, hatıralar kıymete biniyor.
Didişmenin yerini sükûnet, böbürlenmenin yerini nedamet, kinin yerini merhamet alıyor.

"Keşke"ler "iyi ki"lerle, hırslar hazlarla yer değiştiriyor.
Bu dünyayı silkelemekten, daha iyi bir dünya için kavga vermekten vazgeçmeseniz de, öbür dünya umuduna da kulak kabartıyorsunuz, ara sıra.. (Alıntı) ( 01.10.2011)

 

http://www.fikiryolu.net/index.php?option=com_content&view=article&id=2265:an-gelr&catid=53:iir-koeesi&Itemid=74

İYİ BİR KİŞİLİK GELİŞİMİ İÇİN


  
alt
Nazik olmayan şeyleri söylemekten kaçının: Özellikle sinirli, kışkırtılmış veya yorgunsanız. Bu koşullarda kaba ve eleştirici sözler kullanmamak kişisel olgunluğun en yüce biçimidir. Kendi savaşlarımızı kendi içimizde çözmeyi güdülerimizi doğru seçmeyi, doğru bakış açısı ve kontrolü elde etmeyi, düşüncesizce yanlış şeyler söylememeyi ve ters davranışlarda bulunmamayı öğrenmeliyiz.
Başkalarıyla sabırlı geçinmeye çalışın: Stresli dönemlerde sabırsızlığımız su yüzüne çıkar. İstemediğimiz şeyler ağzımızdan kaçabilir veya tam tersi suskunlaşabiliriz. Sözler yerine duygu ve yargılayıcı tavırlarımız ile iletişim kurarsak, incinmiş duygular ve gerilmiş ilişkilere yol açabiliriz. Hayat sabır gösterilmesi gereken durumlar açısından bize bol fırsatlar sunar.
Kişinin kendisiyle, davranış veya performansını ayırt etmeyi bilin: Kötü davranış ve düşük performansları eleştirmeden önce kişilerle iletişim kurmalı, kıyaslamalardan ve yargılardan uzak durmak onlarda öncelikle özdeğer ve özsaygı duygusunu geliştirmeliyiz. Bunu yapmak için de önce kendi özdeğer duygumuzu geliştirmemiz gerekir.
Kendinizi ön plana koymadan adil hizmet verin: Ayırım gözetmeden insanlara iyilik yaptığımız zaman, kendimize duyduğumuz öz saygımız artar.
Pratik cevapları tercih edin: Yaptıklarımız, bildiklerimiz kadar etkili değildir. Önce bakış açımızı seçip daha sonra hareket ve tepkilerimize karar vermeliyiz. Seçmek, tavır ve hareketlerimiz için sorumluluk üstlenmek ve başkalarını suçlamaktan vazgeçmek demektir. Seçme gücümüzü kullanmazsak hareketlerimiz şartlarla belirlenir. Gerçek özgürlük, bizim dışımızdaki şeylerin ve kişilerin bizi nasıl etkileyeceğini seçme hakkıdır.
Başkalarına verdiğiniz sözleri tutun: Başkalarını etkilemenin bir yolu da verdiğiniz söz ve aldığımız kararlara sadık kalmamızdır. Söz verip tutma yetisi kendimize ve bütünlüğümüze duyduğumuz inancın bir göstergesidir.
Etki alanına odaklanın: Kontrol edebildiğimiz şeylerle ilgili olumlu işler yapmaya yoğunlaşırsak etki alanımızı genişletebiliriz. Dolaylı kontrol problemleri is e etkileme yöntemlerimizi değiştirmeyi gerektirir.
Saygı yasalarıyla yaşayın: Sevgi yasalarıyla yaşadığımız zaman hayatın yasalarına da uymayı başarabiliriz. İnsanlar, özellikle de katı ve kendine yeter birisi görüntüsü veren insanlar, gerçekte içten içe muazzam derecede hassastırlar. Bu insanları kalbimizle dinlediğimiz vakit, bize bu gerçeği itiraf edeceklerdir. Onlara koşulsuz sevgi göstererek onları etkileyebiliriz.
Başkalarının iyi olduğunu varsayın: İnsanların en iyiyi yaptıklarına inanarak onları etkileyebilir ve içlerindeki iyiliği çıkartabilirsiniz. Kişilerin çoğu onlara nasıl davranılırsa o şekilde karşılık verir.
( Alıntı )



http://kahvemolasi.com/sayilar/20110715.asp
Artık buradayım.Yazılan,  Okunan,  Kopyalanan,  İletilen,  Saklanılan, Adrese Teslim Günlük E-Gazete (18.07.2011)


"Hiç kimseye kötülük etmedim.
Yakınlarımı bahtsızlığa sürüklemedim.
Gerçek evinde alçaklık etmedim.
Kimseyi gücünün dışında çalıştırmadım.
Benim yüzümden kimse korku duymadı,
yoksulluk ve acı çekmedi, bahtsız olmadı. Tanrıların kötü gördükleri şeyleri hiç bir
zaman yapmadım.
Kölelere kötü muamele etmedim ve ettirmedim. Kimseyi aç bırakmadım.
Kimseye göz yaşı döktürmedim.
Kimseyi öldürmedim ve kimsenin
kahpece öldürülmesini emretmedim.
Kimseye yalan söylemedim. Hiç bir utandırıcı davranışta bulunmadım.
Zina etmedim. Yiyecekleri pahalı ve eksik satmadım. Terazinin dirhemi üzerine hiç bir
zaman elimi bastırmadım. Teraziyle tartarken hiç bir zaman hile yapmadım.
Süt çocuklarının ağızlarından sütü uzaklaştırmadım. Hayvanları çalmadım.
Tanrının kuşlarını avlamadım.
Ölmüş balığı tutmadım. Hiç bir arkın suyunu başka yöne çevirmedim.
Ben temizim, temizim, temizim..."
Ölüler Kitabı
http://dusundurensozler.blogspot.com/2008/01/ller-kitabi.html 



ERMİŞ

Kendi gününün şafağında, seçilmiş ve sevilen insan Al Mustafa, tam on iki yıl boyunca Orphales şehrinde, gemisinin geri dönüp kendisini doğduğu adaya götürmesini bekledi.
Ve on ikinci yılda, hasat ayı olan Ielool'un yedinci gününde, şehir duvarlarından uzak bir tepeye tırmandı, denize doğru baktı ve gemisinin sisle beraber gelişini seyretti.
O anda kalbinin kapıları açıldı ve sevinci denize doğru uzandı. Ve gözlerini kapadı, ruhunun sessizliğinde dua etti.
Tepeden inerken bir hüzün hissetti ve kalbinde şöyle düşündü:
"Nasıl huzur içinde ve üzülmeden gidebilirim? Hayır, ruhum yara almadan bu şehri terk etmeliyim..
Duvarlar arasında acı dolu geçen uzun günler, yalnızlık içinde uzun geceler; kim acıdan ve yalnızlıktan pişmanlık duymadan buradan kopabilir?
Bu caddelere ruhumdan o kadar çok parça saçtım ki, özlemimin o kadar çok çocuğu bu tepelerde çıplak dolaştı ki, sıkıntı ve ıstırap çekmeden onlardan kendimi ayıramam...
Bugün üstümden çıkardığım bir giysi değil,  kendi ellerimle yırttığım derim, kabuğum...
Geride bıraktığım bir düşünce değil, açlık ve susuzlukla tatlandırılmış bir gönül...
Yine de daha fazla oyalanamam...
Her şeyi kendine çeken deniz beni de çağırıyor; yola çıkmalıyım...
Çünkü kalmak, saatler geceyle yanarken, donmak, kristalleşmek ve bir kalıba dökülmek demek... Buradaki her şeyi memnuniyetle yanıma alırdım, ama nasıl?
Bir ses, dili ve ona kanat olan dudakları taşıyamaz. Boşluğu yalnız başına aramalı...
Ve kartal, tek başına, yuvasını taşımadan Güneş'e uçmalı..."
Tepenin yamacına eriştiğinde tekrar denize döndü ve baş tarafında kendi yöresinden gemicileri barındıran gemisinin limana yanaştığını gördü.
Ruhundan kopan sözlerle onlara seslendi:
"Kadim annemin oğulları, med-cezir süvarileri... Ne kadar sık benim rüyalarıma yelken açtınız. Şimdi benim uyanışıma geldiniz, ki bu benim en derin rüyam olmalı... 
                                                                       Halil Cibran 

                                                      2 AŞK
Yaşanan daha neler bir gün geldiğinde sanki hiç yaşanmamışcasına geçmişin karanlığında gölgelenip,silikleşmiyor muydu? Yaşamın açtığı en derin yaraların üstüne bile zamanın elleri unutuşun küllerini savurmuyor muydu?
Belki de en zor olan, artık unuttuğumuzu sandığımız, geçmişin tozlu raflarında yerini aldığını düşündüğümüz yaşanmış anların; bir nedenle üzerlerindeki tozları savurarak, yeniden içinden yaşandığı anın tazeliğinde karşımıza dikilmesi değil midir?
.................................................................................
Yaşananlar zamanın boşluğunda asılı durdukça, hiç kimsenin hiçbir şekilde geçmişi sıfırlayarak, yaşama yeni bir başlangıç yapması mümkün değildir.Geçmişin elleri her zaman eteklerimize sıkıca tutunmaz mıydı? Onu eteklerimizden silkelemeye çalışmak boş bir çabaydı ancak.
Geçmişin yükünü bir tek onu kabul ederek hafifletmek mümkün olabilirdi. Geçmişi kabul etmek, kendini ve geçmişte yer alan herkesi ve her şeyi affetmek demekti. İlk önce kendini,kalbini,düşünceni affetmek.
Affet ve bırak gitsin, gömülsün hepsi geçmişin kör karanlığına... ( Roman- 2AŞK- Önder Pusat )

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder