Kitap - Yazar tanıtımları



KEYİFLİ OKUMALAR DİLERİM

Temeli 2011 yılında atılıp 2012 yılının ilk aylarında gerçekleşen ve yılın en güzel olaylarından biri olan , içlerinde ben, Cezmi Ersöz, Murat İnce Yağmur Tunalı, Sebahattin Abi, Yavuz Doğan, Mehmet Çetin'in gibi değerli isimlerin de bulunduğu 21 kişilik kadromuzla, incimiz  '' Beyaz Antoloji '' de olmanın gururunu taşımaktayım. Bundan önce ilk  şiiir kitabım '' Dökülen İnciler '' 2010 yılında Konya'da basılan 64 sayfalık bir kitaptı. O heyecandan sonra yeni bir heyecan oldu '' Beyaz Antoloji''... Umarım içeriği ile gönüllerde yerimizi alabiliriz.  

Beyaz Antoloji'yi Tüm seçkin kitapçılarda ve D&R larda bulabilirsiniz.  
Ayrıca
BEYAZ ANTOLOJİ'yi bulabileceğiniz ve sipariş verebileceğiniz internet siteleri.


http://www.dr.com.tr/Kitap/Beyaz-Bir-Antoloji/Yavuz-Dogan/Edebiyat/Siir/Turk-Siiri/urunno=0000000392076 


http://www.tikla24.de/index.php?action=artikelinfo&amp%3Bartnr=5876034512&amp%3Bvie


w=1http://www.limonkitap.com/tag/


beyaz%20bir%20antoloji.htmlhttp://www.prefix.com.tr/


firma.asp?fid=8296http://www.edebiyatdefteri.com/kitap/


beyaz-bir-antoloji-47106-kitabi/http://www.okuoku.com/tr/beyaz-bir-antoloji-yavuz-dogan-


pid173871.htmlhttp://www.pandora.com.tr/urun/beyaz-bir-antoloji/255832


http://www.kitapyurdu.com/kitap/default.asp?id=598749&amp%3Bsa=106481121 


http://www.idefix.com/kitap/beyaz-bir-antoloji-kolektif/tanim.asp?sid=B63TDGHMNB7A4HEON6NP

**********************************************************************





GÜLLERİN DUVAĞI - Roman

Laura Fitzgerald
Çeviren: Öncü Saraç Tüzüner
Koridor Yayıncılık


Tamila yaşamının kısa bir dönemini fırsatlar ülkesi Amerika’da geçirdikten sonra İran’a gittikleri bir ziyaretin ardından engellendikleri için geri dönemeyen ve kısıtlı, yasaklarla dolu bir yaşamın ortasına yeniden atılan bir ailenin kızıdır.
Kozalakta yaşar gibi yaşayan, rejimin dayattığı ve kimsenin karşı çıkamadığı bu boğucu dünyadan 27. yaş gününde aldığı bir hediye ile kurtuluş fırsatı yakalar Tamila. Aldığı hediye Amerika’ya tek gidişlik uçak biletidir. Acaba onu orada nasıl bir hayat beklemektedir? Aklında sorular, kalbinde korkularla çıktığı yolda kaderine doğru ilerlemektedir. Ulaştığı ülkede her şey ona öyle yabancıdır ki, attığı her adında geride bıraktığı yaşamdan kalan korkular vardır.
Özgürlük ülkesinde her gördüğü onu şaşırtıyor, karşılaştığı olaylar şunu göstermektedir: ‘’ bir kızı İran’dan çıkarabilirsiniz ama kızın içindeki İran’ı çıkaramazsınız. O, Amerikalıların hiç bilmediği korkuları biliyordu ve hâlâ taşımakta olduğu bu korkuların eşliğinde bu özgür dünyayı keşfetmeye çalışıyordu.
İran’da yaşayamadığı hayatı başka bir ülkede aramak zorunda bırakılmak onu sinirlendiriyordu. Yine de her türlü nimeti içinde barındırsa da o kendi ülkesinin kendisine göre olmasını isterdi.
Bu özgürlükler ülkesinde vizesi 3 aylıktı ve bitmeden önce belki anlaşmalı bir evlilik yapabilirse kalabilecek ve bir daha korkularının, yasaklarının ülkesine geri dönmeyecekti.İşte, neler olabileceği hakkında hiçbir şey bilmeden yaşamaya  çalışırken duyguları ve karşısına çıkan bir evlilik teklifini kabul edip etmemek arasındaki mantık çatışmalarının sonu acaba nereye varacaktı? Tamila kurtulacak mıydı? Özgürlüğüne kavuşacak mıydı?
Güllerin duvağı, akıcı, heyecanlı, düşündüren ve okumaya değer bir kitap… Duru bir anlatım… Tavsiyemdir. 
(Müşerref ÖZDAŞ) 13.10.2011



Şah & Sultan
İskender Pala
Dönemin şehzadesi Selim (Yavuz Sultan Selim) ile, İran Şahı İsmail’in hayatları boyunca birbirlerine karşı hiç bitmeyen mücadelesi, büyük Çaldıran Savaşı. Müslüman’ın müslümanı öldürdüğü, kardeşi kardeşe kırdıran bir savaş. İktidar hırsının gözleri kör edişi, ödenen bedeller, dökülen kanlar, yaşanamayan aşklar…

Her savaşın bir kazananı, bir kaybedeni olmasına rağmen, bu savaşın kahramanlarının her ikisi birden kaybetmiştir. Ve bu büyük savaş, yaşanan onca şey, ölen o kadar Müslüman aslında Yavuz Sultan Selim ile Şah İsmail’in birbirine ne denli benzediğinin, savaşmalarına bahane olan her hareketi kendilerinin de tekrar ettiğinin en büyük örneğidir.
Savaşın çok büyük bir bedeli daha olmuştur iki hükümdar için. Şah İsmail, taparcasına sevdiği ancak hiç dokunamadığı güzelliği dillere destan Taçlı Hatunu’nu savaş meydanında bırakıp kaçmıştır, bu olaydan sonra kendisini asla affetmeyecektir ve bu pişmanlıkla dolu aşkı onun tüm hırsını, amacını yokedip, içkiye sığındırıp, 38 yaşında mezara girmesine sebep olacaktır. Yavuz Sultan Selim ise esir düşen Taçlı Hatun’u görür görmez ona vurulacak, ancak gururundan ona yanaşmaya asla cesaret edemeden, ancak son nefesini vereceği sıralarda duygularını kağıda döktükten sonra hayata veda edecektir.yavuz_sultan_selim
Tüm bu hayat karmaşası içinde, aşk ile sarılı hayatları okurken, yazar size sevginin ne olduğunu ve  ne olmadığını sorgulatıyor. Sevgi nedir sorusunu kendinize soramadan edemeyeceksiniz.
Alevilik- Sünnilik üzerine fazla bilgi aktarılmamış olsa da, Alevi-Sünni çatışmasının nerelere dayandığını, daha doğrusu iktidarın peşinde olanlar yüzünden doğan çatışmaları göreceksiniz.
İnsanoğlu varolduğu sürece, insana dair olan her şey kendini göstermeye devam edecektir. İyilik de kötülük de, aşk da nefret de, intikam da hırs da her zaman olacaktır.
Kitabın arka kapağından birkaç not:
“Aşk ve savaş. Sadece gönüllerin değil alınların, kemiklerin ve gözlerin alev alev yandığı savaş.
Kahramanlarını, Yavuz sultan Selim’i de Şah İsmail’i de tarihin merdivenlerinde bir basamak aşağı indiren, bir basamak yukarı çıkaran savaş.
Çaldıran.
Şimdi Çaldıran ne 500 yıl geride ne 500 yıl ileride.
İktidar atında rüzgara ve ateşe doğru yol alan iki hükümdar.
Şah ile Sultan…
Masal kadar gerçek…”  ( 10.10.2011)

KATRE-İ MATEM - İskender Pala 


İskender Pala bu kez karşımıza gerçek mi yoksa hayal mi olduğunu bilemediğimiz muhteşem bir kitap ile çıkıyor. Gerek konu, gerekse karakterler hayli ilginç. Kitabın son bölümü ” Yek Cinayet Şaşt u Şeş Sual “ yani ” 1 cinayet; 66 soru “ veya ” Altmışaltı soruda cinayet “ tir ve kitap hakkında önemli bir ip ucu verir. Anlaşıldığı üzere kitap 66 bölümdür, yani her soru bir bölüm olarak karşımıza çıkar. Önemli bir cinayetin aydınlatılma sürecinde hem önemli devlet adamları hem de bir devri kapatan çok önemli tarihsel olayların tanığı olmamızı sağlar. Üstelik bütün ihtişamı ve şaşası ile tüm dünyanın gözlerini İstanbul’a çevirdiği bir döneme aittir bu sorular; Lale Devri…
Daha ilk sayfada çok ilginç bir kitabı elinizde tuttuğunuzu anlıyorsunuz, çünkü yazarın bu kitap ile karşılaşması da ilginçtir. Bu konu ile ilgili olarak sunuş bölümünü atlamamanızı öneririm. İskender Pala, soğuk bir kış günü İstanbul da, Marmara otelinin önünden geçerken kapının önünde “eski kitaplar müzayedesi ” ilanını görüyor. Müzayedeye girme sebebi ısınıp, sıcak bir çay içmek iken açık arttırmaya çıkan ilginç bir el yazması kitaptan gözlerini alamıyor. Kitabı satın alıp evine geliyor ve başlıyor sayfaları karıştırmaya ve ne olduysa ondan sonra oluyor. Yazar bütün bir gece kitabı okuyup bitirdikten sonra, ertesi gün Lale Devri Türkçesini mümkün olduğunca yalınlaştırarak kitabın çevirisini yapıp yayınlamaya karar veriyor. Kitabın orjinaline sadık kalmak istediği için olduğu gibi yayınlıyor, bu yüzden ilk bölümler de kafanız karışabilir. Birinci bölümde Layhar’ın çocukları (dilenci ) olmak için Gedikpaşa külhanında yapılan kardeşlik merasimi anlatılır. Burada iki delikanlı dilencilik yapmak ve ömür boyu kardeş olmak için horoz kanı içip yemin ederler. Bu delikanlıların kitabın baş kahramanları olduklarını anlamanız uzun sürmez. Sonraki birkaç bölüm de Kara Şahin’in ve Topaç Yeye’nin başlarına ne geldiğini, nasıl olupta dilenci mafyasına katıldıklarını anlatır. Bu noktada şunu belirtmek isterim; karakterlerin isimleri kitapta zaman zaman değişime uğruyor, Yanık Yusuf, Topaç Yeye oluyor mesela.
Şimdi kitapta biraz daha derine inelim.

Kara Şahin, Nakşıgül adında bir kıza aşık olmuş, onunla evlenmiş fakat gerdek gecesi sabahında karısının paramparça cesedini yatağında bulunca bütün dünyası değişmiştir. Elinde ki tek ipucu cesedin sağ elinde tuttuğu bir lale soğanıdır (Üstelik bu soğan Osmanlı topraklarında yetiştirilen ilk ikiz lale soğanıdır ve siyaha çalan mor rengi vardır ). Topaç Yeye ise kara sevdaya tutulmuş, aşkından deli damgası yemek üzere iken bimarhaneden kaçmış kıvrak zekalı bir gençtir. Bu iki aşığın yolu Gedikpaşa külhanında kesişir ve bir daha da ayrılmaz.
Sultan Ahmet’in damadı ve aynı zamanda veziri olan Damat İbrahim Paşanın en zorlu soruları çözdüğü, en çetrefilli olayların içinden kolayca çıkabildiğini bütün halk bilmektedir; Paşa akıl oyunlarını çok sevmektedir. Bir gün kapısına bir sepetin içine konulmuş kesik bir baş gönderilir ve ” haydi kolaysa bu cinayeti çöz ” yazan bir not bırakılır. O andan sonra kitap sizi kendisine kilitliyor diyebilirim.
Kitap, Lale Devrinin o muhteşem güzelliğini, İstanbul’un zarif bir gerdanlık gibi konaklar ile süslendiğini harika tasvirler ile gözlerinizin önüne seren, eğlencenin, şatafatın, sadabatı çınlatan Nedim Efendinin şiirlerini kulaklarınızda duyumsadığınız muhteşem bir anlatım diline sahip. İstanbul’un her yeri karış karış ve olduğu gibi anlatılmış. ( Çok geniş bir coğrafya beklemeyin, zira o dönemde İstanbul’un en uzak köyü Eyüp imiş.) Fakat bütün bu güzellikleri yok eden, konakları yıkan, esnafı yağmalayan, bütün İstanbul’u ateşe verip Lale Devrini sonlandıran bir olay daha anlatılmıştır ; Patrona Halil isyanı !
Devlet büyüklerinin bu kadar çok para harcamasına karşılık halkın aç ve sefil bir halde olması; insanların kendi eşlerini satmaya başlaması ve balıkçıların Haliçten her gün çıkardıkları onlarca ceset, çözülmeyen yada çözülmek istenmeyen faili meçhul cinayetler insanları artık canından bezdirmiştir. Patrona Halil bu gidişattan rahatsız olduklarını dile getirmek için kıpırdanma başlatmış fakat halkın gittikçe artan coşkusuna mani olamamıştır. Ayaklanma sonrasında Sultan Ahmet tahttan iner ve yerine Sultan Mahmut tahta çıkar. Damat İbrahim Paşa öldürülür ve kesik baş cinayetini çözmek de, Nakşıgülün başına gelenleri aydınlatmakta iki arkadaşa düşer.  Ayaklanma sırasında iki arkadaşın yaptığı konuşma sanki bugünü anlatıyor gibidir :
“Bu devlet kaç kez ihtilal gördü. Bak bakalım, her ihtilalin bir başı vardı, o başa akıl koyacak ulemadan birisi vardı, o aklı kullanacak bir devletlü bulunmuştu, bu devletlünün kılıcını sallayacakta bir asker vardı.”
” Zaten fakir olan halkın soyulacak nesi kaldıysa soydular. Normal vakitte zaten silahlı güç olan asker ile dini güç olan hocalar arasında kalıp birinden biri tarafından ezilen halk, ihtilal zamanında bu iki grubun menfaatleri birleşince iki yakası bir araya gelmez olup iki kat ezilir. Kaba cahil hocalar ile çoğu bu milletten bile olmayan yeniçeri zorbalar kol kola girip mal ve itibar yağmasına girişirlerse sen bundan memleket menfaatine ne beklersin? “
Kitap hakkında söylenecek fakat burada detay vermek istemediğim pek çok konu daha var fakat adı Flemenk diyarlarında ki kitaplara dahi geçen Katip Çelebinin her sene başka bir renkte lale yetiştirmesinin sırrını, Üç Hilal Cemiyetinin tek kadın üyesi olan Hürükız’ın çocukluğundan beri hangi amaç için yetiştirildiğini, İstanbul külhanbeylerinde ve kahvehanelerinde aslında neler olduğunu, koskoca imparatorluğun hangi üç kişi yönetiminde olduğunu okuyarak öğrenmenizi isterim. Özellikle saraydan gizlice ayrılıp doğum yapan bir cariyenin varlığının söylenmesi ve padişah ile vezirinin yirmili yaşlardaki bu şahzedenin peşine düşmesi ayrı bir konu.
Pek çok kişi kitabın anlatım dilinin ağır olduğunu söylese de ben öyle düşünmüyorum. Bırakın ağır olmayı son derece sürükleyici ve çok etkileyici bir anlatıma sahip. Özellikle İstanbul’a yapılan benzetmeler göz kamaştırıcı. Kitabın sonunda yazar yaptığı bir araştırmadan bahseder. Bu araştırmaya göre kitapta adı geçen hemen hemen herkes tarihi kayıtlarda da vardır bu da kitabı daha bir çekici yapıyor.
Lale devrinde yaşanmış bir cinayeti çözmek isterseniz Katre-i Matem kadar güzel bir kitap daha bulabileceğinizi zannetmiyorum. ( 10.10.2011 )


E-Kitap :  Ah Tuna, vah TunaYazar: Sâmiha Ayverdi
http://books.google.com.tr/books?id=i7yDWPd6hF8C&lpg=PA106&dq=ah%20%C5%9Fu%20%C3%A7%C4%B1lg%C4%B1n%20t%C3%BCrkler&pg=PA106#v=onepage&q&f=false





Osman aysu- TRAVMA  adlı romanı

Polisiye edebiyatımızın güçlü kalemi Osman Aysu’dan heyecanın doruklarında yeni bir gerilim ve aşk romanı...

Eski avukat , türk polisiye romancılarından ahmet ümit'ten sonra en çok bilineni  Osman Aysu.

Agatha Christie'nin  yazmış olduğu polisiye, cinayet, gerilim romanlarından sonra okuduğum ilk Türk polisiye, gerilim romanı yazarı. Osman Aysu'nun okuduğum ilk kitabı. Erotizmin de içine girdiği ilginç bir roman. Tavsiyemdir.


22.09.2011

Bir Canan Tan Romanı: “İz”


Yakın çevremizde benzerlerini görebileceğimiz gerçeklikte bir baba-kız öyküsü… Babasına hayran Verda, hatta âşık. Biricik kahramanım diyor onun için. Ne var ki, yıllar önce annesiyle babasının boşanmasından sonra ayrı düşmüşler birbirlerine. Çatışmışlar, çelişmişler ama sevgileri içten içe hep sürmüş. Kariyerinde zirveye ulaşmış ünlü avukat Vedat Karacan’ın intiharıyla başlıyor öykü. Bu beklenmedik ölümün ardında yatan gizi çözmek Verda’ya düşmektedir. Geriye dönüp baktığında yüzleştiği keşke’leriyle, pişmanlıklarıyla ve içini kavuran devasa bir özlemle sürecektir babasının izini… Minicik çocuk ellerimi avucunun içine hapsettiğinde, yüreğim yüreğinde eriyordu babacığım. Parmaklarım büyüdü diye mi tutmuyorsun artık ellerimi? Keşke hep küçük kalsalardı… Ne oldu da ayrıldı ellerimiz baba? Hiçbir zaman soramadım bunu sana. Sormak istediğimde fırsat olmadı, fırsat olduğunda cesaretim… Soluk soluğa okuyacağınız, farklı bir Canan Tan romanı…
Yazar Hakkında
Canan Tan, Ankara’da doğdu. Ankara Üniversitesi Eczacılık Fakültesi mezunudur.
Yeni Asır (İzmir) Gazetesi’nde köşe yazarlığı yaptı.Milliyet Pazar’da, güncel olayları esprili bir dille yorumlayan yazıları yayımlandı. Mimoza dergisinde Çuvaldız, Kazete adlı kadın gazetesinde Kazete-Mazete adlı köşelerde yazılar yazdı.Değişik edebiyat türlerindeki yarışmalarda birçok derece ve ödül aldı;
-Hürriyet Gazetesi’nin Senaryo Yarışması’nda Birincilik Ödülü /1979 (Oğlum adlı eser, fotoroman olarak çekildi.)
- 1.Ulusal Nasrettin Hoca Gülmece Öykü Yarışması’nda 1. Mansiyon /1988
İnkılâp Kitabevi’nin Aziz Nesin Gülmece Öykü Yarışması’nda basılmaya değer görülen İster Mor, İster Mavi adlı kitabıyla, Türkiye’de mizah öyküleri kitabı olan ilk kadın yazar unvanı /1996
-BU Yayınevi’nin Çocuk Öyküleri Yarışması’nda 1. Mansiyon / 1997
- Rıfat Ilgaz Gülmece Öykü Yarışması’nda Birincilik Ödülü, Sol Ayağımın Başparmağı /1997- İzmir Büyükşehir Belediyesi Çocuk Romanları Ödülü, Sokaklardan Bir Ali /1997- İzmir Büyükşehir Belediyesi’nce verilen Cumhuriyetin 75. Yılı Çocuk Öyküleri Ödülü /1998- 10. Orhon Murat Arıburnu Ödülleri’nde, uzun metrajlı film öyküsü dalında Birincilik Ödülü /1999
22.09.2011


ŞEFKATLİ KEYFİ
Recep Demirkan
Roman-Camgöz kitap


Çam ormanlarının içine gizlenmiş, şehirden uzak, küçük evleriyle kendine öz, şirin bir köy... İmece usulü ile yardımlaşarak devam ettirdikleri yaşamları, evlerinin küçücük pencerelerinden ve duvar aralıklarından yansıyan güneş ışığı ile aydınlanıyor.
  
Her aile yaşamınından kimi zaman memnun, kimi zaman da şikayetçi. bunlardan biri de avanak Ali lakabındaki köy sakinlerinden biri. Şerefli köyünde yaşanan komik ve ilginç olaylar sizleri güldürecek, biraz da düşündürecektir.


Köylerinden ekonomik sebepler ve yeni arayışlar için çıkanların, yurt dışında yaşanan ve kimlik kayıpları ile sonuçlanan, pişmanlıklarla ezeli yıllarının ardından yeniden köye geri dönüş öyküleri ile zenginleşen, sıkılmayacağınız bir anlatımla  gülerek, düşünerek okuyabileceğiniz bir roman.
21.09.2011

SERENAD; Tarihte demlenen aşkın romanı
Her şey, 2001 yılının Şubat ayında soğuk bir gün, İstanbul Üniversitesinde halkla ilişkiler görevini yürüten Maya Duranın (36) ABD'den gelen Alman asıllı Profesör Maximilian Wagner'i (87) karşılamasıyla başlar. 1930 lu yıllarda İstanbul Üniversitesinde hocalık yapmış olan profesörün isteği üzerine, Maya bir gün onu Şileye götürür. Böylece, katları yavaş yavaş açılan dokunaklı bir aşk hikâyesine karışmakla kalmaz, dünya tarihine ve kendi ailesine ilişkin birtakım sırları da öğrenir. Serenad, 60 yıldır süren bir aşkı ele alırken, ister herkesin bildiği Yahudi Soykırımı olsun isterse çok az kimsenin bildiği Mavi Alay, bütün siyasi sorunlarda asıl harcananın, gürültüye gidenin hep insan olduğu gerçeğini de göz önüne seriyor. Okurunu sımsıkı kavrayan Serenad'da Zülfü Livanelinin romancılığının en temel niteliklerinden biri yine başrolde: İç içe geçmiş, kaynaşmış kişisel ve toplumsal tarihlerin kusursuz dengesi. 
Livaneli takdire şayan bir iş başarmış ve kadın diliyle yazmış. Kadın gibi düşünmüş...
Serenad’ ın taa içinde, yüreğinde aşk var. Ama öte yandan Yahudi soykırımı, mavi alay ve daha bir sürü yakın tarihimizi kapsayan, belki de bugüne kadar duymadığımız siyasi olaylar mevcut. Ve gayet tarafsız anlatılmış.
Livaneli böyle bir ustadır... Tüm bunları anlattığı yetmiyormuş gibi günümüz kuşağıyla öyle bir bağlamış ki, tadına doyum olmuyor. Okumanızı kesinlikle tavsiye ediyorum. 

Yüreğim Seni Çok Sevdi
  Canan Tan- Roman
"Biliyorum, imkansız aşk bu! Ama hükmedemiyorum kendime..." demişti Murat. "Çünkü, yüreğim seni çok sevdi!.."

Ardından da dizelere dökmüştü sevdasını.

"Yüreğim seni çok sevdi
O yürek talan
O yürek yangın yeri
O yürek sen istiyor
Bir tek seni..."

Aslı ile Murat’ın İstanbul-Bursa-Amerika üçgeninde yaşadıkları destansı aşkın öyküsü... Herkesin kendinden bir şey bulabileceği kadar gerçek... soluk soluğa okunabilen,etkileyici,bütün karakterleri tanır gibi hissedeceğiniz, kendinizi hikâyenin içinde bulacağınız bir roman.     Kısaca ve özetle bir insanın kendine göre var olan doğrularının ve inatlarının sadece kendi hayatını değil de başka insanların da hayatını nasıl etkilediğinin ve nasıl zehir edilebileceğinin anlatıldığı iç sızlatan bir kitap..





Piraye
Canan Tan - Roman
Altın Kitaplar
Üniversite yıllarından başlayarak  ödün vermeyen kişiliğe sahip bir kadının hayalleriyle yaşadığı gerçekler arasındaki çelişmeleri, farkına bile varmadan  farklı bir kültürün içinden birine duyduğu aşkı, yaşadığı zorluklar ve uyumsuzlukları ,  hüzünle bitecek sonu farklı bir tadla okuyabileceğiniz bir roman. Bir film izler gibi, zevkle, sayfaları hızla çevirmek isteyerek okuyabileceğiniz başarılı bir yapıt.
                                                                                             M.Özdaş

Cennet yolcuları
Ayşegül Işık Aralık
2010 Camgöz Kitap

15 yaşında, ailesinin düşüncesizce verdiği evlenme kararı ile Fransaya  giden genç bir kadının eşi ve onun ailesinin elinde yaşadığı çaresiz günler, 3 çocuğu ile her şeye rağmen mücedelesi, dilini bile bilmediği bir ülkedeki özgürlüğünü yeniden kazanma çabaları anlatılıyor . Yaşadığı dram ve yaşamının hikayeye dönüştürülmüş halini bulacak okurlar bu kitapta.
                                                                                                                     M.Özdaş - 18.07.2011

İplikçi Sokağı
Niyazi Yoltaş
Camgöz Kitap
Ocak 2011

Annesini kaybetmiş bir çocuğun 2 yıl boyunca teyzesinin evinde yaşayıp hayatı az çok anlaması ve ilk okulu bitirip başarılı olan bu çocuğun parasız yatılı okula doğru tek başına yeni serüvenlere doğru, geleceğine doğru yola çıkması konu alınmış. Bu sokakta geçirdiği 2 yıl boyunca  ilerki yaşantısına yön verecek  duygusal ve bir o kadar da acımasız gerçeklerin yer aldığı çeşitli olaylarla karşılaşacaktır bu çocuk.Bu romanda küçük Yaşar'ın 2. Dünya  savaşının zorluklarla dolu günlerinde geçen bu 2 yılının destansı serüveni anlatılmaktadır.
                                                                                           M.Özdaş - 18.07.2011



O Öyle Biliyo !
Söyleyen: Zeynep Mayıs Arıcı
Yazan: Burak Arıcı
Camgöz Kitap
Emirgan'da doğmuş ve büyümüş Burak Arıcı eğitim için gittiği New York'tan yurda döndükten sonra reklamcılık sektörüne adım atmış bugün hâlâ bu sektörde çalışmaktadır. '' O Öyle Biliyo ! '' kızıyla birlikte yazdığı ilk kitaptır.

Zeynep Mayıs Arıcı
26 Aralık 2009 doğumlu,  '' O Öyle Biliyo! '' babasıyla, kendi deyimiyle babidon'uyla yazdığı ilk kitap.
'' O Öyle Biliyo! '' Zeynep Mayıs'ın 3 yaşından 4 yaşına kadar geçen süre içinde anne-babası ve yakın çevresiyle aralarında geçen diyalogların, babası tarafından twitter'da yazılmasıyla oluşturuldu. Camgöz Kitap yayınları arasına girdi.
                                                                                                   M.Özdaş

Mağaranın Kamburu
Roman
Ömer Faruk Hüsmüllü
Selçuk Üniversitesi Basımevi-Konya
1952 doğumlu Ö.F.Hüsmüllü İstanbul Üniversitesi Ed. Fak. Sosyoloji bölümü mezunudur. Devlette ve özel sektörde 34 yıl öğretmenlik ve idarecilik görevlerinde bulunduktan sonra emekliye ayrıldı.

Mağaranın Kamburu , yaşlı bir bilge ile kötü kalpli bir adam arasında karşılıklı  konuşma şeklinde tasarlanmış bir eserdir. Felsefi öğelere ağırlık verildiği gibi, zaman zaman gerilim de içermektedir. Eserde kötü, zafer kazanmış gibi algılansa da, bunun sadece bir görünüşten ibaret olduğu, iyinin her şeye rağmen önemli bir insanlık ideali olması gerektiği kanıtlanmaya çalışılmıştır...

Leylek Kırmızısı
Tuncay Takmaz
Çekirdek Sanat Yayınları-Ekim 2010

Tuncay Takmaz
Tuncay Takmaz 1975 yılında Şişli İstanbul’da doğdu. Bugüne kadar 27 kişisel sergi açtı, çok sayıda karma ve grup sergilerine katıldı. Resimleri ulusal ve uluslararası olmak üzere birçok özel koleksiyonda yer aldı. 1997 yılında bir grup arkadaşı ile birlikte Çekirdek Sanat Topluluğu’nu kurdu. 1999 yılında Çekirdek Sanat Dergisi‘nin yayımlanmasına öncülük etti ve derginin editörlüğünü yaptı. Çekirdek Sanat Çağdaş Sanat Sergileri’nin genel koordinatörlüğünü yürüttü, birçok serginin tasarımını gerçekleştirdi.
2000 yılında kendi sanatıyla ilgili metnini Mehmet Ergüven‘in yazdığı ilk katalogu yayımlandı, www.cekirdeksanat.com web sitesini oluşturdu ve editörlüğünü üstlendi. 2003-2004 tarihleri arasında askerliğini yaparken “Bu Bir Sanat Eylemidir” başlıklı mektuplar yayınlayarak bir dizi performans gerçekleştirdi. 2005 yılında Beyoğlu İstanbul’da “Çekirdek Sanat Atölyesi‘ni kurdu. 2002-2005 tarihleri arasında yazdığı şiirler toplamından geniş bir seçkiyi kapsayan “Unutma Aşk” isimli şiir kitabı yayınlandı. 2006 yılında yaptığı seri resimlerden ve hakkında yazılan metinlerden bir seçkiyi kapsayan ikinci kataloğu yayımlandı. 2007 yılında üçüncü kataloğu ( Ekrem Kahraman ile birlikte) yayınlandı. Sanatçının Atölyesi; Düşünce Kültür Sanat Seçkisi’nin Yayın Koordinatörlüğünü üstlendi, www.cekirdekshop.com adresinde online satış sitesi oluşturdu ve Çekirdek Sanat Yayınları’nı kurdu. 2006- 2007 yılları arasında yazdığı şiirler toplamından bir seçkiyi kapsayan “Okunmuyor Aşk” adlı ikinci kitabı yayınlandı. 2009 yılında Kirpi Şiir Dergisi’ni yayınladı, Çekirdek Film’i kurdu ve Durmuş Akbulut yönetmenliğinde “Dünyayı Değiştiren Ressamlar” “Sinemanın İlkleri”, “Çağdaş Türk Ressamları” “Başlangıcından Günümüze Korku Sineması” başlıklı dizi belgesellerin yapımcılığını üstlendi, dünya sinema tarihine imza atmış önemli yönetmenlerin filmlerini “Başyapıtlar” dizisinde derlemeye başladı. “Camgöz Kitap” adlı ikinci yayınevini kurdu. 

2010 yılında “Leylek Kırmızısı” adlı üçüncü şiir kitabı yayınlandı.

Bu kitapta yer alan şiirler Tuncay Takmaz'a gönderilen birkaç kitabın satır satır kesilmesinden ve daha sonra bir kutudan rasgele çekilerek alt alta getirilmesinden oluşmuştur. Ortaya çıkan şiirler farklı zamanlarda yeniden düzenlenerek kitaplaştırılmıştır.
bilindiği gibi bu yöntem başlangıçta teknolojiye ve savaşa muhalefet eden bir düşünce ile yola çıkan Dadaistler tarafından kullanılmıştır.