Röportajlar



 İHSAN ARI ( RESSAM- YAZAR- ŞAİR)

'' Bir istiridyeyim belki de incisini saklayan. ''__Müşerref ÖZDAŞ

İçlerinde pırıl pırıl inciler saklayan nice insanımız var. İsimlerini duyduklarımız, duymadıklarımız… Hâlâ o sert kabuğun içinde saklı tutanlar, ortaya saçanlar, avuçlarımıza bırakanlar…  Sizlere tanıtmak istediğimiz değerli sanatçımız İhsan Arı da onlardan biri. İncilerini kimi zaman kitap yaprakları arasında kimi zaman da ruhumuza huzur veren tablolarının renkleriyle bezeyerek bizlere ulaştıran… Pek çok sanatçı gibi o da çok yönlü. Renklerle adeta dans eden sanatçımızı gelin birlikte biraz daha tanıyalım.


1957 Yılında Karaman’da doğdu.
İlkokuldan sonra parasız yatılı olarak İvriz Öğretmen Okulu’nda yedi yıl okudu.
Gazi Eğitim Enstitüsü’ne girdi, bıraktı.
Ege Üniversitesi Otelcilik Ve Turizm Yüksek Okulu öğrencisi oldu. Bıraktı.
Anadolu Üniversitesi Eğitim Fakültesi’nde Ön Lisans eğitimi aldı.
Anadolu Üniversitesi E.Ç.E.S.(Engelli Çocukların Eğitimi) sertifikası aldı.
Anadolu’nun çeşitli bölgelerinde ve Almanya’da olmak üzere toplam yirmi dokuz yıl öğretmenlik yaptı.
Alman ressam Herr Petrus ve Fransız seramik sanatçısı. Sophie Peifer ile üç yıl atölye çalışmaları yaptı.
Sanatın bir yaşam yolu olmasında öğretmenleri Rafet Kayaalp, Behiye Büyükişleyen, Zahit Büyükişleyen ve Abdurrahman Kaplan etkili oldular.

“M.E.U.(Muttersprache Ergenzung Unterrich-Anadili Tamamlama Dersi)” kitabı(ekip) yayınlanmış ilk kitabıdır.


“Kum, Ücra, Ekin Sanat, Deliler Teknesi, Öykü Teknesi, Paspatur, Lacivert” kültür edebiyat ve sanat dergilerinde, “Merhaba ve Stadt Zeitung”(Almanya) gibi gazetelerde yazdı.





Kitapları:
DİLFABE
HALFABE
DİLHAL
DİLHAT


Resim sergileri:
1994 Konya Güzelsanatlar Galerisi
1995 (karma)
1996 Konya Güzelsanatlar Galerisi (kişisel)
1998 Bobingen Stadthalle (kişisel) ALMANYA
1999 Augsburg Cafe Shamata (kişisel) ALMANYA
2000 Steppach Augsburg-Malteser (kişisel)
2001 Augsburg-Offenes Atelier Alman Ressam, Petrus ve Fransız Seramikçi Sophie Peifer ile birlikte (karma) ALMANYA
2002 Augsburg-stadtbücherei (kişisel) ALMANYA
2003 Augsburg-Hammerschmiede KITA-Chriskönig (kişisel) ALMANYA
2004 Augsburg Pfarrzentrum St.Pankratius (kişisel) ALMANYA
2003 Karaman Belediye Sergi Salonu (kişisel)
2003 Lehcfimmern-Augsburg (kişisel) ALMANYA
2003 Waldorfschule Augsburg (karma) ALAMANYA
2004 Botanik bahçe Augsburg (kişisel) ALMANYA
2005 Kapodokya-Göreme- Museum Hotel (kişisel)
2007 Kanguru Kültürevi Ankara (kişisel)



Sanatçımızı daha yakından tanıyabilmek, bazı konular hakkında fikirlerini alabilmek ve sizlere aktarabilmek amacıyla sorduğum sorulara aşağıdaki yanıtları aldım. Buyurun İhsan Arı’nın renkli ve ışıklı dünyasının kapılarını biraz daha aralayalım.


M.Özdaş : Günaydın İhsan Bey,  zengin bir iç dünyanız olduğunu biliyoruz. Bu dünyanızın kapılarını bize biraz aralar mısınız? Öncelikle İhsan Arı kimdir, nerelidir? Nasıl bir kişiliği vardır? Bu kişilik resimlerine de yansımış mıdır?

İhsan Arı: Günaydın Müşerref,
'' Bir istiridyeyim belki de incisini saklayan.__Mşrf ''

      Senin bu sözünle kestirip atabilir aslında insan kim/liğini, kişiliğini, neliğini, neciliğini, nereliliğini, nasıllığını…
Bir özgeçmiş nasıl anlatabilir ki bir insanı ya da öz gelecek?
      Midyeyle istiridyeyi ayırabilen, acılarını resimleri ve yazılarıyla sırlamaya çalışan Karaman’a bağlı Güldere Köyü’nde  (Mersin’in Mut ilçesine yakın ), Toros Dağları’nın tepesinde doğan, pek de büyüyememiş teni kara olmasa da kara çocukluktan kara adamlığa geçmeye çalışan, kanımca hiç oyuncağım olmadığından harflerle ve renklerle oynaşan biriyim işte.
       Soru sormak zor iştir gerçekte değil mi? Ve biz yetişkinler cevabını bildiklerimizi
sorulaştırırız.
    Gerçek soruları çocuklar sorar, çıplak ve sıcak sözcüklerle.
     Elbette insanın dünü, şimdisi, sonrası, yarını, yaşadıkları, yaşayamadıkları, yaşayamayacak oldukları, coşkuları, sevinçleri, hüzünleri, kaygıları, korkuları, düşleri, hayalleri, kültürü, biricikliği, evrenselliği, aşkları, ayrılıkları, öfkeleri, şefkatleri, şefkatsizlikleri, çareleri, çaresizlikleri…
      Bence yaşama, insana, insanlığa dair ne varsa yazılabilir buraya. İki sözcüklük bir soru tümcesiyle -“niçin yazıyoruz?”- uğraştılar, uğraşıyorlar, uğraşacaklar, edebiyatçılar…  Bu niçin, sanatın bütün alanları için geçerli değil midir sence de?
     Bu niçin sözcüğüyle günler, aylar, hatta yıllar alan çalışmalar yaptım. Sanat söyleşilerinde (yurtiçi ve yurt dışında)katılımcı olarak, konuşmacı olarak bulundum. Bu beş harfli sözcüğün harf boşluklarında, ara mekânlarında dolandım durdum.
     İstiridyenin zehirli incisini içinde tutuşuyla insanın yaşama ve çıkmazlarına dair harfleri ve renkleri yutuşu arasındaki ilişki olmalı “Bu kişilik resimlerine de yansımış mıdır” sorusunun yanıtı bence.



M.Özdaş :  Resim sanatı hakkındaki düşüncelerinizi de öğrenmek istiyoruz? Neden resim? Resim yapmak bir tutku mudur sizde?

İhsan Arı: Neden resim? Bu soru çok duyduğum ve yanıtlamayı beceremediğim bir soru. Beni çaresiz bırakan bu soru öfkelendirdi de çoğu zaman. Nerden bileyim, nasıl bileyim niçin resim yapıyor olduğumu?
         Çok sonraları kendimce bir yanıt budum. Niçin resim yapıyorsunuz diyenlere “siz neden yaşıyorsunuz” dedim. Ayıp ettim biliyorum. Ne diyebilirim ki başka?
          Resim yaşama şeklim benim. Elbette resimsiz yaşayamam demedim. Resimsiz zamanlarımda kendimi, öksüz, yetim, mutsuz, çaresiz hissettim… Kendimi dilsiz hissettim.
          Resim, edebiyat, müzik, sinema kısaca bütün sanatlar bence insanın belirleyicisi. İnsanı hayvanlardan ve diğer bütün canlılardan ayıran temel özellik olmalı. Bence insana sanat yapan hayvan denmeli.
          İnsanlar arası ilk ilişkinin, ilk iletişimin sesler, sözler olduğu kadar figürler ve renkler olduğunu da öğreniyoruz geçmişimizden. İnsanlığın insani bir dil olarak geliştirdiğini görüyoruz sesleri, renkleri ve sanatın diğer biçimlerini. Ve yaşama bu dilin içinden baktığını biliyoruz.
         Denir ki sanat ve sanatçı için, “bir ayağı beş yüz yıl geride bir ayağı beş yüz yıl ileride”… Ve söylenir ki yine “sanat bilimin el feneridir onun aydınlığında yürür insanlık”…
        Yaşama dair deneyimlerimden, okuduklarımdan, duyduklarımdan yola çıkarak insanlığın SEZGİ DİLİ SANATTIR demek istiyorum naçizane…


M.Özdaş :    Resimdeki tarzınız ve amacınız nedir? Çalışmadan önce kafanızda tasarlanmış bir şey var mıdır yoksa başladıktan sonra mı kendi yolunu bulur resimleriniz?
Resimdeki tarzınız nedir?

  İhsan Arı:Bir gün atölyemde yalnızlığım ve renklerimleyken, insana basket oyuncusu dedirtecek denli uzun boylu, genç ve güzel bir hanımefendi elinden tuttuğu dört ya da beş yaşında görünen bir kız çocuğuyla geldi. Resimlerime bakıyor ve sonu izmlerle biten cümleler kurarak neredeyse hiç susmuyordu. Çok şey biliyordu çok.(!)  Ben arada kısa yanıtlar veriyordum. Gözlerim o güzel küçük kızın güzel gözleriyle sık sık buluşuyordu. Sıkılmıştık ikimiz de. Annesinin azıcık duraksamasından yaralanıp minik eliyle şövalemi tutup tuvalimdeki yarım resmi göstererek “ressamcı amca bu çiçekler kokuyor mu” diye sordu.
        Yaşamımda duyduğum en güzel soruydu bu. En güzel eleştiriydi. Çiçeklerin tarzına ne diyebilir ki? Hanımelini, papatyayı, gülü, karanfili, orkideyi, kır çiçeklerini nasıl kategorize edebiliriz ki?
        Elbette bir şeyler söylenebilir de…
Bir şiir, bir resim, bir öykü, bir şarkı, bir yontu ya tamamen yaratılmamış olan ya da büyük bölümü hâlâ eksik olandır.
Bitmiş olanlar, biterken bayatlamış olanlardır. Ey! hayat , ne diyeyim ben sana?...
2007.12.27

Bu tarihte böyle yazmışım bir yerlere.

 GERÇEK SANATÇI

Sevgiyi Çok Bilen, sorumu doğru yanıtlarsan sana bilge diyeceğim.
Dünyamıza gerçek bir sanatçı gelmiş  midir?
Bana isimler sayma. Kastettiğim, yapıtlarıyla yeni duygulanımlar oluşturmaları değil.
Hissetmenin renklerini, harflerini, seslerini bulabilen var mıdır?
2007.12.27
Yine aynı tarihte buna da yazmışım…

M.Özdaş :  Resim ve edebiyatta hangi noktada görüyorsunuz kendinizi, hedefiniz nedir?
İhsan Arı: SANAT

SANAT BİR YARATICILIKTIR. YARATI İSE, GEÇMİŞİN, GELECEĞİN, EGONUN, TANRININ YANİ HERŞEYİN ÖTELENDİĞİ, BİR İÇSEL KAVRAYIŞLA, KİMSENİN GÖRMEDİĞİNİ, DUYMADIĞINI HİSSETMEDİĞİNİ YAKALAMA EYLEMİDİR. YARATICI EYLEMLE, KOPYALAMA AKTİVİTESİNİN KARIŞTIRILMAMASI GEREKİR.
SIRADANLIĞA BAŞKALDIRIR YARATICILIK. BİR HAYKIRIŞ EYLEMİDİR. İZDE YÜRÜYEMEME, SÜRÜDEN AYRILMA, KENDİ YOLUNU ARAMA…
BU YOLA YALNIZ ÇIKILIR YA DA YALNIZLAŞILIR. OYSA YALNIZLIK YOĞUN BİR KALABALIK TAŞIR İÇİNDE VE ALABİLDİĞİNE BAĞIMLILIKTIR. YARATININ BÜTÜN YOLLARINI TIKAR. OLSA OLSA İÇİNDEKİ ÇÜRÜMEYE BAŞLAMIŞ ÇÖPLERDİR YARATI YA DA SANAT ADINA DÖKÜLENLER…
YALIN(ız)LIĞI GEREKTİRİR YARATICILIK.
YALINLIK BİREY OLMAKTIR.
DAYATILARDAN ÖRÜLMÜŞ, KABULGÖRENLERDEN ZİHNİ BOŞALTMAK ZORUNDADIR SANATÇI Kİ; O SAF ENERJİYE ULAŞABİLSİN. ÖRNEKLERSEK; ÇOCUKLAR O SAF ENERJİNİN SEHİBİDİRLER.
İŞTE YARATI, BU YALINLIĞIN İÇİNDEKİ SAF ENERJİDE, BİR ÇİÇEK GİBİ AÇAR. ŞAVKIR. BU ÖZGÜRLÜKTÜR.
ÖZGÜRLÜKLE YARATICILIK ARASINDA DERİN VE YADSINAMAZ BİR İLİŞKİ VARDIR. KENDİ İÇSEL ÖZGÜRLÜĞÜNÜ GERÇEKLEŞTİREMEMİŞ KİŞİNİN AKTİVİTELERİ, BİR YARATICI EYLEM OLABİLİR Mİ? AKTİVİTE GEÇMİŞLE DOLUDUR VE HUZURSUZ BİR ZİHNİN ÜRÜNÜDÜR…
YARATICI EYLEM O DERİN SESSİZLİĞİN, DİNGİNLİĞİN, YARIM KALMANIN ESTETİĞİDİR.
İhsan Arı
KUM KÜLT. SANAT VE EDEBİYAT DER. Sayı:33

 “YARATICI EYLEM O DERİN SESSİZLİĞİN, DİNGİNLİĞİN, YARIM KALMANIN ESTETİĞİDİR.”
     Buna sözümüz yoksa eğer bulunduğunuz noktanın ve varmak istediğiniz hedefin önemi ve anlamı kalmıyor bence. Sanat sonsuzluğun sonunu aramak olmalı değil mi? Sanatla sanata gidilecek yola nasıl uzun diyebiliriz ki? Yol bitimsiz, sonsuz…  Bulunduğum nokta anlamında bir durum kestirmem, bu çıkışı ve dönüşü olmayan, acılarla dolu yolda nasıl hedef belirleyebilir ki insan?
     Yaşama baktığımızda bilinenler, bilinecek olanlar ve asla bilinemeyecek olanlarla sarmalandığımızı görüyoruz/görüyorum.
      Sonsuzluğun asla gelmeyecek olan suna yürüyoruz/yürüyorum…

M.Özdaş:  Etkilendiğiniz, kendinize yakın bulduğunuz bir akım var mı? Ya da etkilendiğiniz sanatçılar var mı?
İhsan Arı: Her şey insanı etkiler. Sanat insanı büyüler. Bir estetik değer karşısındaysanız ya onun içine dalarsınız ya da onu içinize alırsınız. Çocukluğumda (yedi, sekiz yaşlarımda) tanrının resimci olduğunu düşünürdüm. Ressam sözcüğü yoktu o zaman dilimde. Görüneni, sabahları maviye ve sarıya boyadığını, akşamları bir şeylere kızıp siyaha, korkuya boyadığını düşünürdüm. Her yıldızı Tanrının gözü sayar korkumdan hepsine tek tek bakmaya çalışır bu arada uyurdum. Gündüzleri bütün gözlerini birleştirip tek gözlü olurdu benim için tanrı.
     Demek istiyorum ki her sanatçı önce ve her zaman etkilenir büyük sanatçıdan. Sanatlar sanatı değil midir doğa? İnsan sanatlar sanatı değil midir?
     Evet, önce büyük sanatçıdan, yapıtlarından sonra bütün sanatçılardan etkilendim, etkilenirim… Bu gönül buluşmaları sizi kendi dilinize doğru uğurlar…
     Kendi harfleriniz ve renkleriniz sizi eninde sonunda kucaklar.

M.Özdaş :   Şu an nerede yaşamaktasınız? Almanya ve Türkiye’yi kıyaslamanızı istersek sanata bakış arasındaki sizce en belirgin farklar nelerdir?
İhsan Arı: Şu an Ankara’da yaşıyorum. Baharda Altınoluk’a taşınıyorum. Yılı ikiye bölüyorum kısaca.
Almanya yaşantım yaşamımın her anlamda en yoğun yılları oldu. Yeni iklimler, farklı ülkeler, yeni insanlar, yeni kültürler, yeni bir din, yeni ve zor bir dil, başlarda dilsiz yanlılığımla tanıştığım ve yaşadığım yıllardı. Güzeldi.
Sanata ve sanatçıya bakışlarını küçük anılarımla daha iyi anlatacağımı düşünüyorum

Bir kilisede sergim olacaktı, kilisenin altın salon adındaki salonunda. Salon bakmaya kıyamayacak, doyamayacak denli güzeldi. O duvarlara asamazdık resimleri. Bavyera bölgesinin ve o kilisenin rahibi Bay Linder cemaatinden bazı kişilere telefon açtı. Panolar getirtildi. Panoların renkleri resimlerime uymuyordu. Büyük rulolar halinde beyaz kâğıtlar getirtildi. Panoları küçük çiviler kullanarak kaplamaya başladılar. Ben de aldım bir çekiç. Hemen uyardılar beni. “Siz lütfen çekiç kullanmayın, bize hangi resmin nereye asılacağını söyleyin yeter dediler.” Ben neden diye sordum elbette. “parmaklarınız zarar görebilir, siz yalnızca resim yapmalısınız “ dediler bana. Zor tuttum ağlamamak için kendimi.
     Satın aldıkları resimlerimi bir kundak bebeğiymişçesine sarıp, sarmalayarak götürdüler her hep.

M.Özdaş :   Diğer sanatçı arkadaşlarla sanat dayanışması konusundaki görüşlerinizi de alabilir miyiz?
İhsan Arı:   Sanatçı dayanışması elbette arzu ettiğim bir durum. Olmalı. Örgütlenmeli sanatçılar.
Sanat dayanışması dendiği anda “sanat yalnız işidir” derim çekinmeden.


M.Özdaş :    Sanatta eğitim şart mıdır? Verilen eğitim yeterli midir?
                     Resim sanatı veya sanat Türkiye’de hak ettiği yerde midir sizce?
İhsan Arı:   İnsanda eğitim şarttır ile başlamak isterim.
          “Eğitimin, insanda yaşantılar ve kurumlarca istendik davranışlar oluşturma sürecidir” tanımından çıkarsak yola “istendik davranışlar” kavramını iyi özümsemeli ve çözümlemeliyiz.
           Yönetenler ve yönetilenler ilişkisinde “istendik durum”  yönetenler iktidarının belirlediği davranışlar olacaktır. Sanatçı burada buna taraf değil karşı taraf olmak durumundadır. Taraf olursa özgün yaratı nasıl çıkabilir ortaya?
          Sanat yapıtı, gerçek yaratı, saf içtenlikle, temiz sezgilerle çıkar ortaya. Sanatçı özgür olmak durumundadır. Bu günün sanatsal ve sanatçısal temel sorunu tek tipliğe ve eylemsizliğe yöneliyor olma durumudur. Küresel iktidar estetiğe de iktidar olmuştur.  Sıfır beden dayatması bunun belirgin göstergelerinden biri değil midir?
          Bütün insanlar ve elbette sanatçılar eğitim olanaklarının hepsinden eşit biçimde yararlanmalıdır. Sanatçılar sistemlerin istediği istendik davranış sürecinden kendilerini uzak tutmalı, özgürleştirmelidir.


 M.Özdaş :  Uzun yıllardır öğretmenlik yaptığınızı biliyoruz. Hangi alanda öğretmenlik yaptığınızı bir de sizden duyabilir miyiz? Öğretmenlik yaşamınızın ve görev yaptığınız yerlerin eserlerinize etkisi ne olmuştur?
İhsan Arı:   Evet, yirmi dokuz yıl -Anadolu’da ve Almanya’da-  öğretmenlik yaptım.  Sınıf öğretmenliği ve özel eğitim (engelli çocukların eğitimi) alanlarında severek çalıştım. Bu yirmi dokuz yılın on beş yılını ana dili Türkçe olmayan ya da Almanya’daki çocuklarımız gibi ana dili olmayan çocuklardan hem öğrenciliği hem öğretmenliği öğrendim.
         Elbette yaşanan her şey yaşanacaklarınıza ve yapıtlarınıza sindirilmiş olarak geçer. Hala annemizin sütünü taşımıyor muyuz hücrelerimizde.
         Ben öğrencilerimden yani küçük arkadaşlarımdan gönül temizliğini, duruluğu ve özgür düşüncenin ne olduğunu öğrendim. Daha kirlenmemişlerdi.
         ARI’nım kirliliğe karşı duran bir tin çevreciliği olarak oluştu benim sanat çalışmalarımda.

M.Özdaş :  Resmin dışında yazdığınızı da biliyoruz. Resim ve şiiri nasıl birleştiriyorsunuz kendinizde?
İhsan Arı:   Ben birleştirmiyorum ki onlar zaten ayrı değil. Sanatın hangi dalına bakarsak bakalım birbirleriyle iç içe olduklarını görmez miyiz?

M.Özdaş :   En son nerede nasıl bir etkinlikte bulundunuz? Önümüzdeki süreçte bizi neler bekliyor? Planlarınız nelerdir?
İhsan Arı:   En son daha hacimli olması nedeniyle MERSİN SANAT GÜNLERİ ETKİNLİKLERİ’NE on gün süreyle, konuşmacı, panelist olarak ve resimlerimi sergileyerek katıldım. Başarılı bir organizasyondu. Aynı günlerde MERSİN ÜNİVERSİTESİ EDEBİYAT FAKÜLTESİ’NİN daveti üzerine sanat ve edebiyat söyleşisini gerçekleştirdik. Güzeldi.

M.Özdaş :   Eserlerinizde hangi tema ön plana çıkmış durumda?
İhsan Arı:  Basılı, DİLFABE, HALFABE, DİLHAL VE DİLHAT adlı dört kitabım var. 

DİLNAR, DİLNAZAR VE SANA TEŞEKKÜR EDERİM AŞK adındaki kitaplarım da basıma hazır. Resimlerimde ve yazılarımda temel izlek elbette SEVGİ...  Sevgiyi tanrıların tanrısı sayanlardanım.

 M.Özdaş : Bir ekiple birlikte hazırlamış olduğunuz  ve adı "M.E.U. (Muttersprache ErgenzungUnterrich-Anadili Tamamlama Dersi)"olan bir kitabınız da var. Bunun hakkında bizi biraz bilgilendirebilir misiniz?
İhsan Arı:   Bir ekip çalışmasıydı. Almanya’da iki dilliliğin, iki kültürlülüğün elbette dilin hatta dilsizliğin ağır sorunlarının çözümüne azıcık da olsa katkıda bulunabilmekti amacımız. Hem oradaki çocuklarımıza hem de orada çalışan öğretmenlerimize yararlı bir çalışma olduğunu düşünüyorum.

M.Özdaş :  Henüz yayınlanmamış kitaplarınızın da olduğunu biliyoruz, onlar nelerdir? Ne zaman yayınlamayı düşünüyorsunuz?
İhsan Arı:  DİLNAR, DİLNAZAR VE SANA TEŞEKKÜR EDERİM AŞK adındaki kitaplarım da basıma hazır. Resimlerimde ve yazılarımda temel izlek elbette SEVGİ...  Sevgiyi tanrıların tanrısı sayanlardanım.Bu yıl içinde yayınlanabilir

M.Özdaş :   Sanat ve edebiyat ile bir mesaj verilebilir mi? Sizin yapmaya çalıştığınız şey nedir? Topluma vermek istediğiniz bir mesaj var mı?
İhsan Arı:   YARATI, GEÇMİŞİN, GELECEĞİN, EGONUN, TANRININ YANİ HERŞEYİN ÖTELENDİĞİ, BİR İÇSEL KAVRAYIŞLA, KİMSENİN GÖRMEDİĞİNİ, DUYMADIĞINI HİSSETMEDİĞİNİ YAKALAMA EYLEMİDİR.

Bu cümleden yola çıkacak olursak sanatçı sezgileriyle bir eylem başlatır. Bir taş atar karanlığa. Felsefeci karanlığa atılan bu taşla ilgilenir, sorular sorar. Bilim insanı bu sorulara yanıtlar arar dersem kendimce düşüncelerimi özetlemiş olurum.



M.Özdaş : Paylaştığınız bilgiler için  teşekkür ediyor ve
Sanat yaşamınızda başarılar diliyorum.
İhsan Arı: Ben de teşekkür ederim sevgili Müşerref. Sevinçler dilerim…


Sevgili İhsan Arı ile yaptığım bu söyleşiyi onun dizeleri ile sonlandırmak istiyorum sevgili okurlarımız. Yaşamınızın sevgi, ışık ve renklerle dolu cıvıl cıvıl geçebilmesi dileğiyle… Sevgiyle kalın, mutlu kalın…

                                                            Müşerref ÖZDAŞ - 2010 MANİSA





      BAKMAK

Bakmak yıldızlara koşmaktır
Çekilin aradan aylar
Bakmak tenini okşamaktır
Kalbimi kırar aynalar

Bakmak ufukları aramaktır
Çekilin aradan dağlar
Bakmak tanrıyı aklamaktır
Kapatın sayfaları kitaplar

 Kitabım içim harf
Yalnızlık çoğul kalmaktır
Harfim içim kitap
Bakmak okunarak azalmaktır

Bakmak bulutlara varmaktır
Çekilin aradan duvarlar
Bakmak kuşun olmaktır
Çarparım kanatlarım kanar

Bakmak teni tinden soymaktır
Çekilin aradan günahlar
Bakmak bir gönül aramaktır
İçine sığınabilecek kadar

Bakmak susmaların ezgisidir
Çekip gitmeyin notalar
Bakmak tellere dolanmaktır
Aşkı çalana kadar

Kendimi senle bölüp yarım olmaktır bakmak
Kesir olmak gök virgül deniz buluta tutunmaktır
Ufuk çizgisinde gönüllü esir kalmak bakmaktır
Bakmak varlığı atlayıp yokluğa karışmaktır
Bakmak şiirden başlayıp tanrıya
Tanrıdan başlayıp şiire ulaşmaktır

Bakmak, sarıya karışarak gözlerini denize
Denizi gözlerine taşımak
Kırgın kuşların yaralarını sarıp
Yalnız bir kelebeğe sarılmaktır

Bakmak başını almadan gidip gözlerini yummak
Ayrılığa kavuşmaktır da
Ayrılık bakmaktır

Kitaplara ağlamaktır bakmak
Dili senden seni dilden p/aklamak
Ak defter olana kadar
Harfleri yıkamaktır bakmak

İhsan Arı 2008.08.21 Altınoluk